Çok eski zamanlarda uzak diyarların birinde bütün ülkenin genç kızlarının aşık olduğu bir yakışıklı prens varmış. Prens yakışıklı olduğu kadar aynı zamanda çok zor beğenen biriymiş. Kral babasının onun için bulduğu hiçbir kızı beğenmiyormuş. Kral babası oğlunun evlenmesinden umudu kesmek üzereymiş.
Yakışıklı prens bir gün dolaşmaya çıkmış. Atının üzerinde son derece hoş görünen prens geçerken bütün genç kızların kalbi hızla atmaya başlamış. Sadece bir genç kız hariç. Mavi gözleri, beyaz teni, sarı uzun saçları ile çok güzel olan Aleyna adındaki kız prense bakmamış bile. Çeşmenin başında su doldurmaya devam etmiş. Genç kızın güzelliği karşısında adeta nefesi kesilen yakışıklı prens onun kendisine ilgi göstermemesine bozulmuş.
Genç kızın yanına giderek ona: “Ülkenin prensi geçiyor ve sen diz çökmüyorsun. Bu büyük bir saygısızlık nasıl böyle bir şey yaparsın?” demiş. Genç kız başını kaldırmış ve prense cevap vermiş: “Amacım size saygısızlık yapmak değil elbette ama benim önceliğim hasta annem önce onun içmesi için su götürmem gerekiyor. Fakir olduğumuz için ona ilaç alamıyorum. Ateşini soğuk suyla düşürmeye çalışıyorum. Annemden başka kimsem yok.”
Prens, güzel köylü kızının bu sözlerinden çok etkilenmiş. Hemen yardımcılarına emir vermiş. Genç kızın annesini ülkenin en iyi doktorları muayene etmiş. İlaçları alınmış ve kilerleri de yiyecekle doldurulmuş. Annesinin bu şekilde iyi bakılıyor olması güzeller güzeli genç kızın yüzünde muhteşem bir gülümseme oluşturmuş.
Yakışıklı prens genç kızın güzelliğine, iyi kalbine ve muhteşem gülümsemesine aşık olmuş. Genç kız da prensin yakın ilgisinden çok etkilenmiş. Büyük bir aşk yaşamaya başlamışlar. Prensin kral babası da bu durumdan çok mutlu olmuş ve yakışıklı prensle güzel köylü kızına dillere destan bir düğün yapmış.