Eski zamanlarda yüksek dağların ardında Karanlık Orman ismiyle anılan ürkütücü bir yer varmış. Bu ormanın derinliklerinde yaşayan çok korkutucu bir canavar yaşadığı bilinirmiş. Kimse bu canavarı görmek istemezmiş. Bu canavardan çok korkan köy halkı bu nedenle ormana pek yaklaşmazmış. Bu canavar ormana giren herkesin kaybolmasına neden olurmuş.
Köyde yaşayan cesur ve maceraperest çocuk Ali, canavarın gerçek olup olmadığını öğrenmek için köyde herkes uyurken ormana girmeye karar vermiş. Gece karanlık çöktüğünde kimsenin cesaret edemediği ormana girmek üzere yola çıkmış.
Ali ormana adım atmasıyla birlikte tuhaf sesler duymaya başlamış. Ağaçlar sanki onu izliyor ve rüzgar garip bir biçimde esiyormuş. Korkmamak için cesur adımlarla yürüyen Ali bir müddet yoluna devam etmiş. Yolun ilerleyen bölümlerinde Ali devasa bir mağaraya ulaşmış. Burası herkesin korktuğu canavarın yuvasıymış.
Mağaranın girişine kadar büyük cesaretle gelen Ali buraya geldiğinde büyük bir ürperti ile geri dönmeye karar vermiş. Tam bu esnada korkunç canavar karşısında belirmiş. Çok korkan Ali ne yapacağını bilememiş. Bu sırada canavar, Ali’ye yaklaşmış: ‘’Benden korkmana gerek yok ben aslında bu ormanın koruyucusuyum ama insanlar beni ormanın canavarı zannediyor ve benden kaçıyorlar.’’ demiş.
Bu konuşmanın ardından Ali canavarın gözlerindeki iyi niyeti ve yalnızlığı görmüş. Ondan korkmuyormuş artık. Ona yaklaşmış ve onunla dost olabileceklerini söylemiş. Canavar ve Ali hemen orada dost olmuşlar. Bir süre vakit geçirdikten ve birbirleri ile sohbet ettikten sonra Ali artık köye dönmesi gerektiğini ve köye döndüğünde canavarın aslında çok iyi yürekli olduğunu herkese söyleyeceğini belirtmiş.
Ali sabah olduğunda tüm köy halkına başından geçenleri bir bir anlatmış. Köy halkından ona inananlar olduğu gibi onun yalan söylediğini söyleyenler de olmuş. O günden sonra Ali zaman zaman canavarı ziyaret ederek onunla arkadaşlığını pekiştirmiş.