Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman için çok uzaklarda bir yerlerde kalabalık mı kalabalık bir orman varmış. Bir gün bu ormana acımasız avcılar dadanmış. Avcılar önüne gelen her hayvanı vurup öldürüyorlarmış. Bu durum uzun bir süre böyle devam etmiş. Bu cani avcıları durduracak birileri çıkmamış.
Gel zaman git zaman avcılar bir süre ormana uğramamış. Ormanda yaşayan hayvanlar bir süre rahat bir nefes almaya başlamışlar. Bu sıkıntının tamamen geçtiğini düşünerek her hayvan saklandığı yerden çıkmış ve ormanın içinde rahat rahat gezmiş. Orman hayvanlarla dolup taşmış adeta. Her şey yolunda giderken birdenbire bir silah sesi duyulmuş ve hayvanlar bir oraya bir buraya koşuşturmuşlar. Avcılar, bir süre ortalıktan kaybolarak ormandaki pusuya düşürmüşler.
Avcılar attıkları pusu sonrası birçok hayvanı telef etmişler. Bu büyük kıyım sonrası ormanda büyük bir feryat kopmuş. Çığlıklar, adeta gökyüzünün en ücra köşelerine kadar uzanmış. Bu çığlıkları duyan bir peri, bunun sebebini merak etmiş ve gökyüzünden yeryüzüne seslerin geldiği yöne doğru hızlı bir iniş yapmış.
Ormana inen peri yerlerde hep kan izlerine rastlamış. Burada bir şeylerin yanlış gittiğini anlayarak pusuya yatmış. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra ellerinde silahlarıyla cani avcılar görünmeye başlamış. Yeni bir kıyım yapmaya hazırlanan avcıları bu peri durdurmaya karar vermiş. Onlara öyle bir ders vermiş ki, bir daha bu ormana ayak basmaya dahi cesaret edememişler. Avcıların atmış oldukları her kurşun sekerek kendi ayak diplerine düşüyormuş. Buna bir anlam veremeyen avcılar büyük bir korku ve telaş içinde ormanı ter etmişler. Bir daha ormana uğramayarak ormanda işlerin yoluna girmesini sağlamışlar. Ormanda yaşayan hayvanlar, avcılardan kesin olarak kurtularak normal yaşantılarına dönmüşler. Peri ise bu durumdan emin bir şekilde kendi evine doğru yola çıkmış.