Nasreddin Hoca’nın yaşadığı köyde o yıl hiç yağmur yağmamış. Ekinler susuzluktan kurumuş, kuyularda su kalmamış, nehirler artık çok cılız akmaya başlamış. Köylüler de son çare olarak hocanın kapısını çalmışlar. “Hocam ne olur halimizi görüyorsun bir yağmur duası et, bir süre daha yağmur yağmazsa susuzluktan, kuraklıktan perişan olacağız.” demişler.
Nasreddin Hoca köylülerin bu isteğini kırmamış ve açmış ellerini yağmur duası etmiş. Duayı o kadar içten etmiş ki daha dua biter bitmez hava kapanmaya başlamış. Havada yağmur bulutları toplanmış ve yağmur yağmaya başlamış. Hocanın duasının bu şekilde kısa sürede kabul edilmesi köy halkını çok mutlu etmiş.
Yağmur yağmaya başlamış ve topraklar suya kavuşmuş, kuyular dolmuş, ekinler kendine gelmiş, nehirler çağlamaya başlamış. Ama yağmur bir türlü durmak bilmiyormuş. Yağmurun şiddeti arttıkça artmış ve sel olmaya başlamış. Bu defada köyde evleri su basmaya, araçlar sel sularında sürüklenmeye başlamış.
Köylüler bu durum karşısında yine Nasreddin Hoca’nın kapısına dayanmış. “Hocam biz sana yağmur duası et dedik ama sen abarttın galiba bak köyü sel aldı.” demişler. Nasreddin Hoca şöyle bir bakmış köylülere: “Sizi de memnun etmek imkansız arkadaşım, yağmur duası istediniz ettim ben miktar belirtmedim herhalde.” demiş. Köylüler hocaya boş yere yüklendiklerini anlamışlar ve “Hocam sen bizim kusurumuza bakma sen hele bir daha dua et de artık bu yağmur bir dursun.” demişler.
Nasreddin Hoca: “Tamam siz bir gidin ben dua edeceğim yağmur duracak.” demiş. Sonra da ellerini açmış ve “Rabbim sana yağmur yağsın diye dua ettim tamam ama sen sanki biraz abarttın artık bir dursa yağmur olmaz mı?” demiş. Hava sanki hocanın bu sözlerini beklermiş gibi birden açmaya başlamış. Yağmur durmuş ve Nasreddin Hoca’nın ününe de ün katılmış.