Bir gün köyün afacan çocuk tayfası Keloğlan’a bir oyun oynamak istemiş. Yol üstünde bir ağacın önünde bekleyerek Keloğlan’a şaka yapmayı planlamışlar. Keloğlan uzaktan onlara doğru yaklaşırken onların aklından geçen bir yaramazlık olduğunu çoktan anlamış. Onların yanına gelerek hâl hatır sormuş. Afacan tayfanın lideri Keloğlan’a: ‘’Eğer şu önümüzdeki ağaca ayağında ayakkabıların olmadan çıkabilirsen sana bir hediyemiz olacak.’’ demiş.
Keloğlan o anda kıvrak zekası ile onların yapmak istediklerini anlamış. Onlar Keloğlan’ı ağaca ayakkabıları olmadan çıkaracak ve ayakkabılarını alarak kaçacaklarmış. Planı anlayan Keloğlan onlara bir ders vermek istemiş. Onlara ağaca ayakkabısız olarak çıkabileceğini söyleyen Keloğlan başlamış ayakkabıların bağcıklarını çözmeye. Bu arada Keloğlan’ı kandırdıklarını zanneden yaramazlar kıs kıs gülüyorlarmış. Bilmiyorlarmış ki Keloğlan bu diyarlarda üstün zekası ile nam salmış bir kişi olarak tanınır.
Keloğlan ayakkabılarını çıkardıktan sonra ayakkabılarını sırtındaki heybesinin içerisine koyarak başlamış ağaca tırmanmaya. Aşağıda kalan afacan tayfa neye uğradığını bilememiş. Keloğlan ağaca çıkmasına çıkmış ama ayakkabılarını da yanına almış. Bu durum karşısında şaşkınlıklarını gizleyemeyen çocuklar bir kez daha Keloğlan’ın pratik zekasına hayran kalmışlar. Keloğlan: ‘’Ağaca ayakkabısız olarak çıktım, nerde benim hediyem?’’ demiş aşağıdakilere.
Bir çırpıda kolaylıkla çıktığı ağaçtan aşağıya inen Keloğlan onlara zekanın insanlara verilmiş büyük bir nimet olduğunu ancak bunun doğru şekillerde kullanılması gerektiğini söylemiş. Kimseyi zor duruma sokmak, küçük düşürmek veya alay etmek için zekanın kullanılmaması gerektiğini de iyice anlatmış. Siz kendinizi çok zeki sanabilirsiniz ancak bir gün sizden daha zeki birisi karşınıza çıkar ve bütün planlarınızı bozar demiş.
Çocuklar aldıkları dersle birlikte bir daha böyle yaramazlıklar yapmayacaklarına söz vererek Keloğlan’ın yanından ayrılmışlar. Keloğlan da yoluna koyulmuş.