Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde uzak diyarlarda bir yerlerde büyükçe bir kasaba varmış. Bu kasabada yaşayan herkes birbiri ile uyum içinde bir hayat yaşarmış. Geçmişte hep husumetli olan yöre halkı, kasabaya sonradan yerleşen bir ailenin halka doğru bir şekilde yaklaşımı ile her şeyin birden değiştiğini görmüş.
Daha önce aileler arası kavganın eksik olmadığı bu yörede yaşam çekilmez bir hal almış. O kadar ki koca kasabada birbiri ile barışık yaşayan tek bir hane dahi kalmamış. Küslüklerin kol gezdiği kasabada kötülükler cirit atıyormuş. Öyle bir ortam oluşmuş ki iyilik unutulur olmuş ve kötülük kasabaya hâkim tek düşünce haline gelmiş.
Günlerden bir gün kasabaya bir aile taşınmış. Kasabaya ilk geldiklerinde durumun hemen farkına varmışlar. Kimsenin birbiriyle konuşmadığı ve herkesin birbiriyle husumetli olduğu bir ortam ile karşı karşıya kalmışlar. Önceleri buna bir anlam verememişler. Sonraları ise bu duruma el atıp bu sorunu gidermeye çalışmışlar.
Aile, her gün farklı bir haneye konuk olmuş ve onlara dinimizin iyiliği emrettiğini ve kötülükten sakındırmak gerektiğini ifade etmişler. Bu yönde peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ve sahabelerin hayatından önemli kesitler sunmuşlar. Onların yaptıklarının büyük bir yanlış olduğunu ifade etmekle kalmayıp dini bakımdan da yaptıkları bu davranışın uygun olmadığını anlatmışlar.
Aylarca devam eden bu süreç zor da olsa meyvelerini vermeye başlamış ve zamanla küslük ve kırgınlıklar ortadan kaldırılmış. Haneler arasında kötülük bitmiş ve herkes birbirine iyi davranarak ilişkiler düzelmiş. Her gün farklı bir hanede toplanılmaya ve hoş muhabbetler edilmeye başlanmış. İyiliğin emredilmesi ve kötülükten sakındırılması ile birlikte kasabada her şey yoluna girmiş ve saadet dolu bir yaşam alanı ortaya çıkmış.