Bir gün Mekke sokaklarında bir genç dolaşıyormuş. Bu genç, en güzel kıyafetleri giyinip en güzel kokuları sürüyormuş. Mekke’nin de en yakışıklısı imiş. Adı Mus’ab Bin Umeyr olan bu genç, Mekke sokaklarında yürüdüğü zaman geçtiği yerlerde kokusu yayılıyormuş. Mekke’nin en zengin ailelerinden birine mensup olan bu genç, etrafa yayılan bu kokusundan tanınırmış.
Atalarının dinini benimseyen Mus’ab, putlara taparmış ve putlar adına kurban kesermiş. Helvadan putlar yaparmış. Acıktığı zaman tıpkı atalarının yaptığı gibi helvadan yaptığı putları yermiş. Fakat onun içini kemiren ve yolunda gitmeyen bir şeyler varmış. Bunun ne olduğunu ve neden olduğunu pek bilmiyormuş. Ta ki Mekke’de hiç yalan söylemeyen ve Mekke’nin en güveniliri olan Hz. Muhammed (s.a.v.) ile tanışana kadar…
Hz. Muhammed (s.a.v.) onu İslam’a davet etmiş. Mus’ab bin Umeyr bu davete icabet etmiş ve İslam’a girmiş. İslam’a girdiğini duyan akrabaları hemen onu hapsetmiş. Bu yoldan döndürmeye çalışmış. Bu sırada Müslümanlar Habeşistan’a hicret etmişler. Bunu duyan Mus’ab hapsedildiği yerden kaçmış ve Habeşistan’a gitmiş.
Aradan uzunca bir süre geçmiş ve Mus’ab bin Umeyr Mekke’ye geri dönmüş. O sırada Medinelilerden bir grup İslam’ı kabul etmiş. Medine halkı İslam’ı öğrenmek için Hz. Muhammed’den (s.a.v) bir öğretici talep etmiş. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu kutlu ve önemli görevi Mus’ab bin Umeyr’e vermiş.
Mus’ab bin Umeyr, vakit kaybetmeden Medine yollarına düşmüş. Çöl sıcağı, kum, güneş demeden bir süre sonra Medine topraklarına ayak basmış. Medine’de en iyi şekilde İslam’ı öğretmiş. İslam’ın ilk muallimi olan Mus’ab bin Umeyr burada kurulacak bir medeniyetin altyapısını hazırlamış. İslam, Medine’den dünyaya yayılmaya başlamış. Mus’ab bin Umeyr, Medine’de yaptıklarıyla tüm bunların öncüsü olmuş.