Kocaman bir şehrin ortasında büyük bir apartmanda yaşayan Elif adında küçük bir kız çocuğu varmış. Elif büyük şehirde yaşıyor ve uçsuz bucaksız ovalar, ağaçlar ve çiçeklerle dolu doğayı sadece televizyondaki filmlerde, belgesellerde görüyormuş. Henüz 8 yaşında olan Elif filmlerde bu doğallıkları gördükçe daha çok seviyormuş. Bir gün annesine ovaları, ormanları ve çiçeklerle dolu kırları gerçekten görmek istediğini söylemiş.
Annesi ve babası Elif’in bu isteğini kırmamışlar. Hafta sonu ailece kamp yapmaya gitmişler. Gittikleri yer hemen bir ormanın kıyısındaymış. Çadırlarını kurmuşlar, annesi yemek yaparken babası da onun sallanması için bir salıncak kurmaya başlamış. Ormanı, çiçeklerle dolu kırları gören Elif mutluluktan uçuyormuş.
Şarkılar söylemeye ve koşup zıplamaya başlamış. Onun bu mutlu hali anne ve babasını da çok mutlu etmiş. Bu şekilde mutlu bir hafta sonu geçirmişler. Ama güzel şeyler kısa sürer derler ya hafta sonu da su gibi akıp geçmiş. Eşyalarını toplayıp şehre apartman hayatına geri dönmüşler. Elif ise hafta sonu gittiği ormana, kırlara aşık olmuş. Artık hep orda yaşamak istiyormuş.
Annesine: “Anne ben doğanın içinde yaşamak istiyorum, lütfen tekrar oraya gidelim oraya yerleşelim.” demiş. Annesi: “Yavrum bu isteğini yapamayız, babanın işi burada ayrıca senin okulun var.” dese de Elif ısrar ediyormuş. Israr etmekle yetinmiyor, hiç durmadan ağlıyor, yemek yemiyormuş. Kızlarının bu durumuna çok üzülen Elif’in anne babası çözüm olarak şehre yakın bir köyden ev almışlar. Oraya gidip yerleşmişler.
Baba artık evden çalışmaya başlamış. Bu durum doğaya aşık olan Elif’i çok mutlu etmiş. Hem istediği gibi kırlarda koşup oynuyormuş hem de babası sürekli onlarla birlikteymiş. Tertemiz doğanın içinde Elif hep mutlu ve mesut bir hayat yaşamış.